Suç Makineleri
1 sayfadaki 1 sayfası
Suç Makineleri
Lojmanın oto parkında, otomobiller derya kuzusu gibi yatıyordu. İçlerinden birisi beyazdı. Alımlı olmasa da, ayakları yerden kesiyordu. Adı, Şahin’di. Yaralıydı. Kapısı açık ve bağırsakları delik deşikti. Hırsızlar, her tarafını didiklemişti. Bu kez, bir teyp ile ucuz atlatılmıştı. Neyse ki, Allah’tan hareket ettirememişlerdi. İki polis, ter içinde araç sahibi ile birlikte polis otosunun arka bagajında tutanakla uğraşıyorlardı. Uzaktan bir genç belirdi.
“ Benim otomobilimi gören oldu mu?” Şahin’in sahibi,
“ Rengi neydi?”
“ Kırmızı Doğan, yeğenimin arabasıydı. Dün şuraya koymuştum.” Bu kez polisler,
“ Geçmiş olsun kardeşim, sanırım Doğan’ınız uçmuş. İleride karakolumuz var oraya müracaat etseniz iyi olur.” Emanet malın da sahiden canı burnunda olurmuş derler ya, genç titrek ve neredeyse ağlamaklı bir o kadar da heyecanlıydı. Titreyen elleriyle zor bulduğu sigaranı derinden çektiğinde, sohbette bekleyenler arasında oracıkta koyulaşmaya başlamıştı.
“ Ne olacak halimiz, gün geçtikçe olaylar çoğalmaya başladı. İnsanlar, dışarıda yürüyemez, malını koruyamaz hale geldi.” Polis,
“ Kardeşim, bizim suçlular karşısında artık elimiz kolumuz bağlandı.” Bir başkası,
“ Tabi afla çıkartırsak böyle olur. Kanunları değiştirmek lazım.” Yaşlıca bir amca da bir şeyler söyleme ihtiyacını duydu;
“ Evlatlar eskiden böyle miydi? Bizim zamanımızda saygı ve sevgi vardı. Olaylar tek tüktü. Geceleri yollarda güvenle yürürdük. Peki şimdi? Sorusu etrafta oldukça kafa yormuştu. Polis,
“ Biz ne yapalım bey amca, hırsızı yakalıyoruz, hırsız ertesi günü serbest. İnanın 163 suçtan serbest olanı bile biliyorum.”
Şimdi, bir çoğunuz yazdıklarıma, bu edebiyat sayfasında böyle ciddi yazılar olur mu diye hayıflanabilirler. Biliyorsunuz, edebiyat; olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil veya yazı ile anlatımıdır. Bende, bugün yazıma , olay kısmı ile başlamak istedim. Hayal kısmını ise, suç oranlarının, işsizliğin, enflasyonun, dış borçların bittiği, ortamda yazar, hep birlikte keyif alırız. Ne dersiniz?
2006 yılının verilerine bir bakın;
Asayiş suçları % 64 arttı,
Günde, 2 bin 152, Saatte 90 asayiş suçu işlenmiş,
Her 40 saniyede bir, içimizden birilerinin canı veya malına saldırı yapılıyor.
2006 yılının ilk dokuz ayında gerçekten dokuz doğurmuşuz. 354 bin 169’u mala, 244 bin 119 ‘u şahsa olmak üzere toplam, 598 bin 388 bin olay. Yani, her 6 dakikada bir ev, 7 dakika da otomobil, 9 dakikada bir işyeri soyulurken, 18 dakikada bir yankesicilik, 26 dakika da bir intihar olayı ve 16 saatte bir çocuk kaçırma olayları oluyormuş. Çocuk ve kadınlara tecavüz olaylarını da yazmadım. Siz tahmin etmişsinizdir. Ne toplum değil mi? Avrupa bu şartlarda bizi kabul etmeye hazır mı dersiniz?
Hepimiz biliyoruz ki, sosyal dengenin bozulduğu yani, milli gelir dediğimiz pastanın dağılımındaki adaletsizliği ile eğitimin olmadığı yerde bu suç oranları her gün artış göstererek bir gün bizi, “Guennes Rekorlar” kitabına sokacak. Belki de girdik haberiz yoktur. “ Suç Patlaması “ artık kanıksadığımız bir sözcük oldu. “Bunun önüne geçmek, suç oranlarını azaltmak, insanlarımızı suça itmeden, suçluları ise topluma kazandırabilmek için neler yapılır” konusunu gerçekten çok ciddi olarak tartışmamız ve çözüm bulmamız gerekir.
Günün manşetini hepiniz okumuşsunuzdur; “ Kod adı; Sait Yılmaz. Hırsızlıktan tam 245 sabıkası var. 15 gün önce cezaevinden çıktı. 5 yeri daha soydu. Yakalandı ve yine serbest bırakıldı.” Hem de suçlu, resminde pişmiş kelle gibi sırıtarak.
Bu konuda ne yapmamız gerekecek?
Bir öneri de benden olsun dedim. Suçluları gazete manşetlerinde böylesine güldürmemek için, aynı suçtan ikinci kez, ( hırsızlık ve gasp, vb.) önce ıslah evinde iyi bir eğitimden geçirip, devletin denetimi altında ona işi yoksa, iş vermenin yolları aranabilir. Ve kendisine üçüncü kez suç işlediğinde ise, 10 yıl hapis yatacağı anlatılır. Bu kez suç işlemeye devam ediyorsa, kendisine, “Kardeşim sen artık adam olmazsın, senin yuvan ve çalışma yerin hapishane” diyerek, ömür boyu gözetim altına alınabilinir. Toplum olarak bu tip insanları hep birlikte içeride baksak daha yararlı olur diye düşünüyorum. Tabi ki, insan haklarını en iyi savunanlardan birisi olarak düşüncelerime katılmayanlar da olabilir. Ancak, insanın malına ve canına zarar geldiği zaman da bu fikrinden vazgeçeceğinden eminim. Sait ve diğer suç makinelerinin aramızda dolaşmasına daha ne kadar müsaade edeceğiz? ‘İkinci kez hata yapan üçüncü hatayı yapmaya hazırdır’ diye bir söz vardır. Siz ne dersiniz?
Kaçak elektrik kullanan 8 yıl hapis yerken, Taksim’de kutlamalarda ateş eden magandanın da 3,5 yıl alması sizce doğru olur mu? Bunun için, Kanun koyucuların biran önce ceza yasalarını tekrar gözden geçirmeleri ve hepimizin ortak noktada buluştuğu kanunları ciddi olarak hayata geçirmelerinin gerekliliği hepimiz tarafından bilinmekte ve beklenmekte.
Ünlü düşünür Aristo “ Adalet önce devletten gelir” Albert Camus’da “Adalet olmadan düzen olmaz” derken haklı değiller mi?
“ Benim otomobilimi gören oldu mu?” Şahin’in sahibi,
“ Rengi neydi?”
“ Kırmızı Doğan, yeğenimin arabasıydı. Dün şuraya koymuştum.” Bu kez polisler,
“ Geçmiş olsun kardeşim, sanırım Doğan’ınız uçmuş. İleride karakolumuz var oraya müracaat etseniz iyi olur.” Emanet malın da sahiden canı burnunda olurmuş derler ya, genç titrek ve neredeyse ağlamaklı bir o kadar da heyecanlıydı. Titreyen elleriyle zor bulduğu sigaranı derinden çektiğinde, sohbette bekleyenler arasında oracıkta koyulaşmaya başlamıştı.
“ Ne olacak halimiz, gün geçtikçe olaylar çoğalmaya başladı. İnsanlar, dışarıda yürüyemez, malını koruyamaz hale geldi.” Polis,
“ Kardeşim, bizim suçlular karşısında artık elimiz kolumuz bağlandı.” Bir başkası,
“ Tabi afla çıkartırsak böyle olur. Kanunları değiştirmek lazım.” Yaşlıca bir amca da bir şeyler söyleme ihtiyacını duydu;
“ Evlatlar eskiden böyle miydi? Bizim zamanımızda saygı ve sevgi vardı. Olaylar tek tüktü. Geceleri yollarda güvenle yürürdük. Peki şimdi? Sorusu etrafta oldukça kafa yormuştu. Polis,
“ Biz ne yapalım bey amca, hırsızı yakalıyoruz, hırsız ertesi günü serbest. İnanın 163 suçtan serbest olanı bile biliyorum.”
Şimdi, bir çoğunuz yazdıklarıma, bu edebiyat sayfasında böyle ciddi yazılar olur mu diye hayıflanabilirler. Biliyorsunuz, edebiyat; olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil veya yazı ile anlatımıdır. Bende, bugün yazıma , olay kısmı ile başlamak istedim. Hayal kısmını ise, suç oranlarının, işsizliğin, enflasyonun, dış borçların bittiği, ortamda yazar, hep birlikte keyif alırız. Ne dersiniz?
2006 yılının verilerine bir bakın;
Asayiş suçları % 64 arttı,
Günde, 2 bin 152, Saatte 90 asayiş suçu işlenmiş,
Her 40 saniyede bir, içimizden birilerinin canı veya malına saldırı yapılıyor.
2006 yılının ilk dokuz ayında gerçekten dokuz doğurmuşuz. 354 bin 169’u mala, 244 bin 119 ‘u şahsa olmak üzere toplam, 598 bin 388 bin olay. Yani, her 6 dakikada bir ev, 7 dakika da otomobil, 9 dakikada bir işyeri soyulurken, 18 dakikada bir yankesicilik, 26 dakika da bir intihar olayı ve 16 saatte bir çocuk kaçırma olayları oluyormuş. Çocuk ve kadınlara tecavüz olaylarını da yazmadım. Siz tahmin etmişsinizdir. Ne toplum değil mi? Avrupa bu şartlarda bizi kabul etmeye hazır mı dersiniz?
Hepimiz biliyoruz ki, sosyal dengenin bozulduğu yani, milli gelir dediğimiz pastanın dağılımındaki adaletsizliği ile eğitimin olmadığı yerde bu suç oranları her gün artış göstererek bir gün bizi, “Guennes Rekorlar” kitabına sokacak. Belki de girdik haberiz yoktur. “ Suç Patlaması “ artık kanıksadığımız bir sözcük oldu. “Bunun önüne geçmek, suç oranlarını azaltmak, insanlarımızı suça itmeden, suçluları ise topluma kazandırabilmek için neler yapılır” konusunu gerçekten çok ciddi olarak tartışmamız ve çözüm bulmamız gerekir.
Günün manşetini hepiniz okumuşsunuzdur; “ Kod adı; Sait Yılmaz. Hırsızlıktan tam 245 sabıkası var. 15 gün önce cezaevinden çıktı. 5 yeri daha soydu. Yakalandı ve yine serbest bırakıldı.” Hem de suçlu, resminde pişmiş kelle gibi sırıtarak.
Bu konuda ne yapmamız gerekecek?
Bir öneri de benden olsun dedim. Suçluları gazete manşetlerinde böylesine güldürmemek için, aynı suçtan ikinci kez, ( hırsızlık ve gasp, vb.) önce ıslah evinde iyi bir eğitimden geçirip, devletin denetimi altında ona işi yoksa, iş vermenin yolları aranabilir. Ve kendisine üçüncü kez suç işlediğinde ise, 10 yıl hapis yatacağı anlatılır. Bu kez suç işlemeye devam ediyorsa, kendisine, “Kardeşim sen artık adam olmazsın, senin yuvan ve çalışma yerin hapishane” diyerek, ömür boyu gözetim altına alınabilinir. Toplum olarak bu tip insanları hep birlikte içeride baksak daha yararlı olur diye düşünüyorum. Tabi ki, insan haklarını en iyi savunanlardan birisi olarak düşüncelerime katılmayanlar da olabilir. Ancak, insanın malına ve canına zarar geldiği zaman da bu fikrinden vazgeçeceğinden eminim. Sait ve diğer suç makinelerinin aramızda dolaşmasına daha ne kadar müsaade edeceğiz? ‘İkinci kez hata yapan üçüncü hatayı yapmaya hazırdır’ diye bir söz vardır. Siz ne dersiniz?
Kaçak elektrik kullanan 8 yıl hapis yerken, Taksim’de kutlamalarda ateş eden magandanın da 3,5 yıl alması sizce doğru olur mu? Bunun için, Kanun koyucuların biran önce ceza yasalarını tekrar gözden geçirmeleri ve hepimizin ortak noktada buluştuğu kanunları ciddi olarak hayata geçirmelerinin gerekliliği hepimiz tarafından bilinmekte ve beklenmekte.
Ünlü düşünür Aristo “ Adalet önce devletten gelir” Albert Camus’da “Adalet olmadan düzen olmaz” derken haklı değiller mi?
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz